
Batı dünyasında Müslümanlardan kaynaklandığı söylenen radikal davranışlar, Doğuda meydana gelen hadiselerin bir sonucudur. Irak ve Suriye’de Sünnilere reva görülen zulümlerin artık gizli saklı bir tarafı kalmadı. Rafizi Şialar bütün azgınlıklarını Sünnilerin üzerinde uyguluyorlar. Katliamlar, tutuklamalar, terörizasyon faaliyetleri vb. Suriye’de Sünni beldelerine ve köylerine karşı yürütülen yok etme ve bombalama faaliyetlierini de buna ekleyebilirsiniz…
Bu durum dünyanın dört bir yanındaki Müslümanların, adaletsizlik hissine kapılmasına sebep oluyor. Özellikle de Rafizilere, sünnileri katletme izni veren Batı dünyasının, bu çatışmaları dindirmek yerine daha da şiddetlendirdiğini gördükleri zaman…
Bu korkunç bir şey! Şayet bir sünni bu zulme karşı çıkıp kendisini müdafaa etmek istese, onun ismini de terörizm, aşırıcılık, fanatiklik gibi isimlerle yaftalıyorlar. İşte aşırıcılığın başlaması ve tutunmasının başlıca sebebi bu. Avrupadaki bir çok genç Müslüman, kendisini zulüm altındaymış gibi hissediyor. Bunun sebebi de kendilerine karşı yürütülen bir marjinalleştirme siyasetidir. Bu da Avrupalıların onların dinlerini baskı altında tutmaya çalışmasından kaynaklanıyor. Müslüman kadınların kıyafetlerine getirilen yasaklamalar ya da Isviçre’de camilere minare yapılmasının yasaklanması gibi …
Belki de olan bitenin asıl sebebi bu değildir. Lakin İslam Ümmetinin bir değişmez gerçeği vardır; “Bir yerde gerçekleşen bir olayın etkisi, muhakkak her yere yayılır.” Avrupadaki bir Müslüman, dünyanın herhangi bir yerinde zulüm görmekte olan kardeşlerini gördüğü zaman, bu olayın faillerine karşı nefret duymaya başlıyor. Batı Dünyası, bu konudaki Global politikasını, böylesi hatalı bir temel üzerine bina etmiştir.
İslam ülkelerinin kendilerine ait mütabakatları olmalıdır. Kendilerini sekülerizmin kollarına atmak yerine, kendi mütabakatlarına tâbi olacakları yolu seçmelidirler. Özellikle İslami bir nizamın ikamesi için gerekli çalışmaları yapmalıdırlar. Alimlere, İslam dini hakkında insanları bilgilendirmeleri için fırsat vermelidirler. Böylesi bir topluluk, ancak genç Müslümanların güvenini kazanmakla ortaya çıkabilir. Lakin bu bağlamda ilerleyen ve Sünneti takip eden alimler, bugün konuşmaktan alıkonup zindanlara atılıyorlar. Öyleyse ne ummalıyız? Kim çıkıp doğruları konuşacak? Facebook ya da Twitter’daki mecnunlar mı? Biz ne zaman konuşmak için öne çıksak, Batılılar hemen ortaya çıkıp; “Bu insanlar bizi sevmiyorlar, bizim hayat tarzımızı sevmiyor ve onu değiştirmek istiyorlar.” diye çıkışıyorlar. Bu kişilerde malesef son derece düz bir mantalite var. Kendilerinin çok zeki ve kusursuz olduklarını, diğer insanların ise kendilerinden aşağı seviyede olduklarını düşünüyorlar.
İstiyorlar ki başlarına gelen en ufak bir sıkıntıda bütün dünya onları desteklemek için bir araya gelsin. DEAŞ Türkiye’de 3 tane büyük bombalı eylem yaptı ve ortaya çıkan korkunç tablo malum… Lakin Solcu Komünist PKK’da aynı şekilde birçok saldırı yapmasına karşılık Batı Dünyasından tek bir kınama dahi görmedik… Hepsi, Türkiye’nin şehirlerinde bombalar patlatan sol tandanslı terör örgütlerinin tehlikelerini görmezden geliyorlar. İstanbul, Adana ve Ankara’da 3 büyük bombalı saldırı yapıldı. Dünya ise bu saldırılardan zerre kadar rahatsız olmadı. Lakin Paris ya da Brüksel’deki bombalı saldırılarda ise bütün dünyanın kendilerini desteklemek zorunda olduğunu söylediler. İşte dünyamızdaki aşırıcılığı besleyen unsurlar bunlardır… Tıpkı bir ateşin üzerine benzin dökmek gibi…